NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَوَى سَعْدَ
بْنَ مُعَاذٍ
مِنْ
رَمِيَّتِهِ
Câbir (r.a)'den rivayet
olunduğuna göre;
Nebi (s.a.v.), ok
yarasından dolayı Sa'd b. Muaz'ı dağlamıştır.
İzah:
Müslim, selâm; Tirmizî,
tıb; İbn Mâce, tıb; Ahmed b. Hanbel, IV, 65, V, 378.
Bir önceki hadis-i
şerifte de açıkladığımız gibi, bir hastalığı daha hafif ve daha kolay yoldan
tedavi imkânı varken dağlama ile tedavi etmek yasaklanmıştır. Ancak dağlamadan
başka tedavi imkânı kalmadığı zaman tedavi için dağlama yoluna başvurmakta
şer'î bir sakınca yoktur.
Nitekim had cezasıyla
eli ve ayağı kesilen kimselerin kanlarını dindirmek için başvurulan yol
dağlama yoludur.
Fahr-i Kâinat
Efendimiz, Sa'd b. Muaz'ın yarasını dağlamak suretiyle bize bu gerçekleri
öğretmiştir. Rasûluüah Efendimizin İmrân b. Husayn'ı dağlanmaktan nehyedişinin
sebebini de bu şekilde açıklamak icab eder.
Siyer kitaplarında
açıklandığına göre Hz. İmrân'ın tedavi olmak için dağlanmasını istediği yarası
basur yarası idi. Burası çok nazik ve tehlikeli bir yer olduğu için Hz. Nebi
buna izin vermedi.
Hattâbî, Hz. Nebi'in dağlamayı
yasaklamasına sebep olarak iki ayrı önemli sebep daha gösterir:
1) Hz. Nebi'in dağlama
yoluyla tedaviyi yasaklamasının bir sebebi de cahiliye araplannın,
"Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde bulunsanız yine ölüm sizi
bulur”[Nisa 78] kaziyye-i ilâhiyesine aykırı olarak, ölüm ve kalımı Allah'ın
irade ve kazasına değiî de tamamen maddî sebeplere bağlamaları ve dağlamanın
ölüme karşı kesin bir çare olabileceğine dair inançları idi.
Oysa bütün tedavi
yöntemleri kesin sonuç almak için yeterli ve mutlak sebep değil, ancak şifa
için Allah'ın izni ve iradesi dahilinde birer vasıtadan ibaretti.
Hz. Nebi işte bu sözü
geçen yanlış inançla kendisine başvurulan dağlama ile tedavi yolunu
yasaklamıştı.
2) Hz. Nebi'in bu
tedavi yolunu yasaklamasının diğer bir sebebi de onların daha hastalık gelmeden
önce hastalıktan korunmak maksadıyla kendilerini dağlamayı bir adet haline
getirmiş olmalarıydı. Oysa zaruret olmadan vücudu dağlattırmak mekruhtur.
Bir ihtimal uğruna
böylesine tehlikeli bir tedavi yolunu göze almanın yanlışlığını açıklamak icap
ediyordu. İşte Hz. Nebi'in dağlama ile ilgili olarak getirdiği yasağın bir
sebebi de bu idi.
Bu mevzuda İbn Kuteybe
şöyie diyor:
"Bazı hadisler
arasında çelişki bulunduğunu iddia eden sapık mezhep sahipleri bu iddialarını
ispat için şöyle diyorlar:
Siz Rasûlullah'ın,
"Hastalığını iyileştirmesi için vücudunu dağlattıran veya (kendisine)
okutup üflettiren Allah'a tevekkül etmemiştir"[Ahmed b. Hanbel, IV, 249,
251.] buyurduğunu rivayet ettiniz, sonra da Rasûlullah'ın Es'ad b. Zürâre'yi
dağladığını ve; "Sizin tedavi olduğunuz şeylerde bir hayır varsa şüpesiz
hacamatçının kan akıtmak için neşterle vücudu yarmasında veya ateşle
dağlamasmdadır."[Buharî, tıb] buyurduğunu rivayet ettiniz. Bu ise birinci
hadisin hilâfınadır.
Cevap: Biz deriz ki,
burada herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Her bir hadisin yeri vardır. Oraya
konulduğu zaman uyuşmazlık ortadan kalkar. Dağlamak iki çeşittir:
Birisi, Acemlerin pek
çoğunun yaptığı gibi hastalığa yakalanmamak, hasta olmamak için sağlam
birisini dağlamaktır. Onlar çocuklarını ve gençlerini kendilerinde hastalık
olmadığı halde dağlarlar. Bu dağlamanın onların (çocukların) sıhhatini
koruyacağını ve hastalıkları onlardan uzaklaştıracağını zannederler.
İşte Rasûlullah'ın
(s.a.v.) iptal ettiği ve hakkında, "Dağlanan tevekkül etmemiştir"
dediği husus da budur. Çünkü o sıhhatli olduğu halde dağlanmak ve tabiatını
ateşle korkutmakla kendisinden Allah'ın kaderini uzaklaş-tırabileceğini
zannetmektedir. Eğer Allah'a tevekkül etmiş olsaydı, O'nun (c.c) kazasından
insanı kurtaracak hiçbir şey olmadığını bilirdi ve sıhhatli olduğu halde tedavi
olmaz ve hastalıktan kurtulmak için hastalık olmayan yeri dağîamazdı.
Diğer dağlamaya
gelince; yara iltihaplandığı ve kan akıp kesilmediği zaman yarayı dağlama,
karında ve bedende su toplandığı zaman damarların dağlanması da böyledir.
İşte Rasûlullah'ın,
"Muhakkak onda şifa vardır" dediği dağlama budur. (Resulullah) Es'ad
b.Zürâre'yi, boynunda hissettiği bir hastalıktan dolayı dağlamıştır. Bu ise
birici gibi değildir. Çünkü hastalığa yakalanınca tedavi olan bir kimseye
"tevekkül etmemiştir" denilemez.
Halbuki Rasûlullah
(s.a.v.) tedavi olunmasını emretmiş ve, "Her hastalığın ilacı
vardır"[Buharî, tıb; Ahmed b. Hanbel, I, 377, 413, III, 156, IV, 278.] buyurmuştur.
İlaç mutlaka şifa vereceğinden değil, sadece bu ilaç ile Allah'ın kendisine
afiyet vermesi umularak içilir. Çünkü Alla-hu Teâlâ herşey için bir sebep
kılmıştır."[İbn Kuleybe, Hadis Müdafaası, 432-434.]
Bu konuda âlimlerce verilen
izahlardan şu netice alınır:
Dağlamanın yasak olduğu
durumlar:
1- Dağlamaktan başka
tedavi mümkün iken,
2- Dağlamak tehlikeli
iken,
3- Şifayı Allah'dan
değil de dağlamaktan beklerken,
4- Sağlıklı olduğu
halde hastalanmamak için ve bir tedbir mahiyetinde olmak üzere dağlamak.
Yukarıdaki maddelerde
yazılı durumlarda dağlamak da dağlanmak da yani kişinin kendi nefsini dağlaması
veya başkasını dağlaması yasaktır, yani mekruhtur.
Hastalıktan kurtulmanın
başka çaresi görülmüyorsa zaruret halinde ve son çare olarak dağlama yoluna
gidebilir.[Hatiboğlu Haydar, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, IX, 251-252.]